Levant: Lübnan gerçekten Suriye’nin parçası mıydı? Tom Barrack’ın kullandığı “Biladü’ş-Şam” terimi ne anlama geliyor?

“`html

ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, yakın zamanda yaptığı açıklamalarla Biladü’ş-Şam terimini yeniden gündeme getirdi.

Tom Barrack, Suriye’deki siyasi durumun değiştiğini belirterek, Hizbullah’ın silah sorununa hızlı bir çözüm bulunamadığı takdirde Lübnan’ın “Biladü’ş-Şam’a geri döneceği” konusunda uyarıda bulundu.

Barrack; Suriye’nin yeni liderlerinin Lübnan ile birlikte barış içinde yaşamak ve karşılıklı refahı sağlamak istediklerine inansa da, bu durum, ABD elçisinin yorumları ve Biladü’ş-Şam terimi etrafında tartışmaların yayılmasını engelleyemedi.

Biladü’ş-Şam terimi tam olarak neyi ifade ediyor? Bölgenin tarihsel siyasi bölünmesi nasıl bir evrim geçirdi?

Modern anlamda Biladü’ş-Şam, günümüz Suriye’si, Lübnan, Ürdün ve tarihsel Filistin dahil olmak üzere bazen Türkiye’nin güneyi, Suudi Arabistan’ın kuzeyi ve Mısır’ın Sina Yarımadası gibi üst düzey coğrafyaları tanımlayan bir kavramdır.

Bu bölge, tarih boyunca eski büyük imparatorluklar olan Mısır, Asur, Babil, Pers, Yunan ve Roma gibi devletlerin etkisi altında kalmıştır.

Stratejik konumu, bu toprakları çeşitli rakip güçler ve imparatorluklar için çarpışma alanı haline getirmiştir.

Milattan önce 15. yüzyılda Thutmose III döneminde Mısırlılar ve Kenan halkları arasında yaşanan çatışmalar, 7. yüzyılda Bizans ile Sasani İmparatorluğu arasındaki Kuran’da anılan savaşlar gibi önemli tarih kesitleri bulunmaktadır.

MS 7. yüzyılda Arap Yarımadası’nda İslam’ın yayılmasıyla birlikte hızlı fetihler gerçekleşti; bu durum Asya ve Afrika’nın büyük bir bölümünü kontrol altına aldı ve Avrupa’nın bazı kesimlerine kadar vardı.

İslam ve Arap kültürünün yayılmasıyla “Biladü’ş-Şam” terimi, Arap edebiyatında daha çok yer edinmeye başladı.

Bu bölgeye verilen “Şam” adı için birçok açıklama mevcut.

Bazıları bu ismin, Sami dillerinde gökyüzü ile bağlantılı olma ihtimalinin bulunduğunu savunuyor.

Diğerleri ise ismin, Tevrat’ta bahsi geçen Nuh’un oğlu Sam’a atfedildiğini öne sürüyor.

Ayrıca bazı görüşler, ismin bölgenin coğrafi yönlerine dayanarak Mekke’nin kuzeyinde ve Yemen’in güneyinde bulunmasına dayandığını belirtmektedir.

Biladü’ş-Şam, tarih boyunca milattan önce beşinci yüzyılda Yunan tarihçi Herodot’un eserlerinde geçen “Levant” ve “Suriye” gibi çeşitli isimlerle de tanımlanmıştır.

Emevi Halifeliği

Emevi Halifeliği döneminde, yaklaşık 90 yıl boyunca Şam, imparatorluğun merkezi haline gelmiş ve bölgenin stratejik önemi artmıştır.

Emevi Halifeliği’nin başkenti Şam’da bulunan Emevi Camisi’nin önemli simgelerinden biridir.

Ancak Emevi Halifeliği’nin çöküşü ve Abbasilerin yükselişi, İslam Halifeliği’nin merkezinin Bağdat’a taşınmasına neden oldu ve bu durum, Şam’ın siyasi önemini azalttı.

Yüzyıllar süren Abbasiler dönemi boyunca Halep, Levant’ta Şam ile önemli bir siyasi ve kültürel merkez olma yönünde mücadele ve rekabet etmiştir.

İslam tarihindeki kaynaklar, Abbasiler döneminde Levant’ın merkezi bir yönetim altında değil, kendi valilerine sahip çeşitli idari birimlere ayrıldığını göstermektedir.

Abbasi Halifeliği’nin gücünün azalmasıyla birlikte, Levant’ta birçok yerel emirlik ve krallık meydana gelmiş, bunlardan bazıları bağımsız kalmıştır.

Bazı bölgeler, rakip Fatımilerin kontrolünde kalmıştır.

Haçlı Seferleriyle, Müslümanlar Levant’ın farklı bölgelerindeki kontrollerini kaybetmişlerdir.

Abbasi dönemi, Halep’in öneminin arttığı bir dönemdir.

1291’de Haçlıların bölgeden çıkmasının ardından, Levant’ın kontrolü Memlükler’in eline geçti.

Memlükler, bölgeyi Şam, Halep, Hama, Trablus, Safed ve Karak olmak üzere “niayabat” veya “krallık” olarak bilinen altı idari yapı içerisinde idare ettiler.

Sayda ve Beyrut ise Şam’a bağlıydı.

Osmanlı Dönemi

16. yüzyılda Osmanlılar, Memlükleri yenerek Levant dahil olmak üzere büyük bir imparatorluk kurmaya başladılar.

BBC Arapça Servisi’yle konuşan tarihçi Charles Haick, Biladü’ş-Şam coğrafyasının Osmanlı döneminde sıklıkla değişen siyasi birimlere ayrıldığını ifade ediyor.

Uzun yıllar boyunca dört ana idari birim, yani Halep Eyaleti, Şam Eyaleti, Trablus Eyaleti ve Sayda Eyaleti mevcut olmuştur.

Her eyalet, “sancak” isimli daha küçük idari birimlerden oluşmaktaydı.

Beyrut, Osmanlı döneminde Sayda Vilayeti altında önemli bir sancak durumunda kalmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun etkisi azalmaya başladıkça, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa dönemindeki gibi bağımsızlık hareketleri güç kazanmaya başladı.

19. yüzyıldaki önemli olaylar, bölgenin idari yapısını doğrudan etkiledi.

1850’lerin başlarında Halep ve Lübnan Dağları’nda meydana gelen mezhepsel çatışmalar çok sayıda Hristiyan hayatına mal olmuş ve bu durum Avrupa’da ciddi bir tepki doğurmuştur.

Bu olayların ardından Osmanlı yetkilileri, Levant’ın yönetsel birimlerinde değişikliklere gitmeye zorlandılar.

Bunun sonucunda, yerli Hristiyan liderler tarafından yönetilen ve kısmi özerkliğe sahip Lübnan Dağı Mutasarrıflığı kurulmuştur.

Sonrasında 1864 yılında Suriye Vilayeti kurularak, Şam, Trablus ve Sayda gibi idari birimlerin birleştirilmesi hedeflenmiştir.

Haick, “Suriye” adının verilmesinin, bu ismi öneren yerel otoriteler arasında bir tarih bilinci oluştuğunu göstermekte olduğunu iddia etmektedir.

İngiliz tarihçi Eugene Rogan, “Şam Olayları: 1860 Katliamı ve Yeni Ortadoğu’nun Oluşumu” kitapında, Osmanlıların yeni kurulan Suriye Vilayeti’nin başkentinin Şam olmasına karar verdiğini belirtmektedir.

Beyrut Limanı’nın 19. yüzyıldan görüntüsü

Osmanlılar daha sonra Kudüs Mutasarrıflığı’nı kurarak, Beyrut’un da içinde bulunduğu yeni idari birim oluşturmuş ve bölgenin yönetimini bir kez daha şekillendirmiştir.

Birinci Dünya Savaşı ve Lübnan ile Suriye’nin Oluşumu

19. yüzyılda yaşanan olayların etkileri, 20. yüzyılda daha da derinleşmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı’na Almanya ve Habsburg İmparatorluğu’nun yanında katılmış, ayrıca İngiltere, Fransa, Rusya ve daha sonra ABD’nin karşısında savaşa girmiştir.

Orta Doğu, savaş nedeniyle büyük çatışmalara ev sahipliği yapmıştır.

Öne çıkan olaylardan biri ise, Mekke hükümdarı Şerif Hüseyin’in İngilizlerin desteğiyle Osmanlılara karşı başlattığı isyandır.

Savaşın sona ermesinin ardından Osmanlı toprakları, İngiltere ve Fransa’nın denetimine geçerken, Ortadoğu bölgesi büyük bir dönüşüm sürecine girmiştir.

İngiltere, Arap devletinin kurulması için Şerif Hüseyin’e destek verme sözü vermiş ve Balfour Deklarasyonu ile Yahudiler için bir ulusal yurt oluşturma hedefini benimsemiştir.

Aynı zamanda, Fransa ve Çarlık Rusyası ile birlikte Osmanlı Levantı’nda nüfuz alanlarını paylaştıklarına dair gizli bir Sykes-Picot Anlaşması imzalamışlardır.

Tüm bu olaylar içerisinde farklı siyasi oluşumlar, Levant’ın geleceği hakkında farklı görüşler öne sürmüştür.

Bağımsızlık yanlıları, ABD Başkanı Woodrow Wilson’ın desteklediği kendi kaderini tayin ilkesine büyük bir umut besliyorlardı.

Elizabeth Thompson’un “Batı Araplardan Demokrasiyi Nasıl Çaldı” adlı eserinde belirttiği gibi, Trablus-Kalamun doğumlu Selafi liderlerinden Şeyh Muhammed Raşid Rida’nın Wilson’ı öven yazısı, bu beklentilerin yüksek olduğunu göstermektedir.

Öte yandan, Lübnan Dağı’nda, özellikle Maruni topluluklarında, Fransa’nın desteğiyle Levant’ın diğer bölgelerinden bağımsız bir devlet kurulması talebi güçlü bir şekilde dile getirilmiştir.

1920 yılında, Prens Faysal (sonradan Kral Faysal) yönetiminde Şam ve Halep’in bir kısmını kapsayan Suriye Krallığı ilan edilmiştir.

Prens Faysal

Ancak bu yeni Suriye Krallığı, San Remo Konferansı’ndaki anlaşmalarla çelişiyor ve askeri müdahalelerle uygulandığı için yalnızca birkaç ay sürdü.

O dönemdeki topraklar Fransız Mandası altında iken, Filistin İngiltere’nin kontrolü altındaydı.

1920 yılında Fransa, Lübnan Dağı’nın yanı sıra, Beyrut, Trablus ve Sayda’nın da aralarında bulunduğu Büyük Lübnan’ı kurduğunu ilan etti.

Bugün bildiğimiz Lübnan’ın temelleri işte bu coğrafyada inşa edilmiştir.

Suriye de o dönemler çeşitli mini devletçiklere ayrılmıştır: Şam Devleti, Halep Devleti, Kıyı Devleti ve Cebel-i Arap Devleti.

1920’lerde Suriye topraklarında Fransız mandasına karşı bir isyan patlak vermiş ve 1930 yılında birleşik bir Suriye devleti duyurulmuştur.

Lübnan ve Suriye, 1940’lı yıllarda Fransa’dan bağımsızlıklarını kazandıklarında, iki ülke arasında önemli gelişmeler yaşanmış ve bu durum, kaderlerinin büyük ölçüde iç içe geçmesine sebep olmuştur.

Lübnan İç Savaşı’nın ardından Suriye, Lübnan’ın siyasi ve askeri işleyişinde önemli bir nüfuza sahip olmuştur.

2005 yılında, Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin suikasta uğramasıyla Suriye ordusu üzerindeki uluslararası baskı artmış ve sonuç olarak Suriye, Lübnan’dan çekilmek zorunda kalmıştır.

Hizbullah, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la birlikte silahlı muhalefetle mücadeleye katılmış ve bu çatışma 2024 yılının sonlarında Esad’ın iktidardan düşmesiyle son bulmuştur.

Peki, bu tarihi zenginlik ve karmaşıklık, Biladü’ş-Şam’a dönüş çağrısını haklı çıkarabilir mi?

Lübnanlı tarihçi Charles Haick, bu yaklaşımı savunanların “tarih ile ilgisi olmayan hayali yorumlara” dayandığını ifade etmektedir.

Burada yapılan yanlış, Biladü’ş-Şam’ın siyasi bir oluşumu temsil eden bir terim olarak görülmesindedir.

Lübnan ve Suriye, Birinci Dünya Savaşı sonrasına kadar modern devletler olarak ortaya çıkmamıştı.

Haick, geçmişten ders çıkararak geleceği inşa etmemiz gerektiğini vurgulayarak, “Gelecek geçmiş üzerine inşa edilemez; geçmiş, bize ders çıkartmamız için vardır.” şeklinde uyarıda bulunuyor.

“`

Related Posts

Obama’dan Gazze’ye Yardım Çağrısı

Barack Obama, Gazze’deki insani krize dikkat çekerek yardımların engellenmemesi gerektiğini vurguladı.

Bursa’da Orman Yangını İddiası: Eski Asker Gözaltında

FETÖ’den ihraç edilen Ufuk Aytekin, benzin alırken yakalandı ve ormanda yangın çıkardığı iddiasıyla gözaltına alındı.

Sancaktepe’de Aile Cinayeti

28 yaşındaki B.C., tartıştığı anne ve babasını bıçaklayarak öldürdü, zanlı gözaltında.

Gaziantep Basketbol, Zeljko Sakic’i kadrosuna kattı

Gaziantep Basketbol, Hırvat oyuncu Zeljko Sakic’i kadrosuna kattığını açıkladı.

5. kattaki evine pencereden girmek istedi: Felaket yaşandı!

Tekirdağ’ın Çerkezköy ilçesinde balkon kapısı kapanınca yan pencereden evine girmek isteyen Kadir Can Yankovan (20), 5’inci kattan düşerek hayatını kaybetti.

Ünlü un markası raflardan toplatılıyor

Fransa’da piyasaya sürülen bir buğday ununda, insan sağlığı için tehlikeli seviyede okratoksin tespit edildi. Uzmanlar, tüketicileri ‘hemen kullanmayı bırakın’ diye uyardı.